GDO – Küresel Gıda Terörü

Bitkiler, doğal terapiler, doğal temizlik, ilaçsız çocuk yetiştirme, mizaç tesbiti gibi konularda kişiye özel danışmanlık almak, yanısıra hakiki saf bitki yağı, krem siparişleriniz için mailden iletişime geçebilirsiniz. fiyonk.net@gmail.com

gdo tehlikesi
Son bir aydır kafamı meşgul eden birşeyden bahsetmek istiyorum. Herşey fitoterapi kursuna giderken Nermin arkadaşımdan ödünç aldığım bir kitapla başladı. William Engdahl’ın “Ölüm Tohumları” isimli kitabı, dünyadaki menfaat ilişkilerine çok daha farklı bir açıdan bakmamı sağladı. Kitabın yazarı aşılardan dolayı felç olmuş bir gazeteci. Kitaptan sonra izlediğim diğer bir video ise gdo videosu oldu. Bunlardan sonra daha fazla araştırınca önümüze konan herşeyi yediğimizi anladım. Galiba bizler de Hz. Adem gibi yediklerimizle imtihan ediliyoruz. Alttaki yazılarım kitapla başlayan ve bir aydır araştırdıklarımın sonuçlarıdır. En alttaki videoyu da mutlaka izleyin!!!!!!

Dünyayı ve Amerika’yı yöneten iki yahudi aile. Ve bu ailelerin yönettiği beş önemli ekonomi; ilaç, gıda, petrol, silah ve finans. Genetiği değiştirilmiş organizmaları da bu aileler destekliyor. Dünya’nın nüfusunun artmasını istemiyorlar. İstedikleri şey düşünmeyen, yatıp-kalkan ve tüketen köle tarzı insanlar. Zaten dünyadaki herkes onlara çalışıyor. Amaçlarını şu cümle ile açıklamışlar: “Petrolü kontrol edersen ulusları kontrol edersin; gıdayı kontrol edersen insanları kontrol edersin.” GDO’yu ülkelere baskılarla dayatıyorlar. Almayan ülkelere yaptırımlar uygulanıyor. Hatta bu konu Wikileaks belgelerine bile sızmış durumda. GDO hakkında yapılan araştırmalara da izin verilmiyor kesinlikle. Çok önemli bir bilim adamı yaptığı deneylerde bir grup fareye GDO’lu patates, diğer gruba normal patates yediriyor. 40 gün sonra normal patateslerle beslenen farelere birşey olmazken, GDO’lu patatesleri yiyen farelerin bağışıklık sistemlerinin çöktüğünü ortaya koyuyor. Bu çok güvenilir bilim adamı yaptığı açıklamanın ertesi günü üniversiteden kapı dışarı ediliyor. Çünkü GDO firma sahipleri kesinlikle patentli tohumlarının üzerinde araştırma yapılmasına izin vermiyor. Oh ne güzel önce bağışıklık sistemini çökert, sonra ilacını sat, güzel bir pazarlama fikri. İnsanların başına neler getireceği belli değil. Yeşil devrim adını verdikleri gen teknolojisiyle, dünyanın nüfusunun devamlı arttığını ve yiyeceklerin yetmeyeceğini söyleyen firma, tohumu tekeline almaya çalışıyor. Bir diğer reklam ise artık tarım kimyasallarına ihtiyaç kalmadığı. Tam tersine tohumlar kısır olduğu için toprağa ekilince gelişmeleri için toprak ilaçlanıyor, ardından GDO’lu tohumlardan dolayı yeni yeni tarla yabani otları çıkıyor bunlar için ilaçlar. Bir elmanın 7 kere ilaçlandığını okudum bu ne demek biliyor musunuz? Bu ilaçların hepsini de aynı tohum kurumundan almak zorundasınız. Ardından gitgide çoraklaşan topraklar, Hindistan’da ki gibi intihar etmeye başlayan çiftçiler. Ya bizlerin sağlığı? Sonrası karanlık…

Zaten Türkiye’de amaçlarına ulaşmış durumdalar. 2009′daki verilere göre Türkiye’de her dört kişiden biri kısır. 1970′lerde ise Türkiye’de her 100 kişiden 5′i kısırmış. Dünya’daki mısır, soya ve pamuğun % 100′e yakını GDO’lu. Alttaki belgeselde izleyeceğiniz gibi GDO’lu mısır ve soya bütün market ürünlerine girmiş durumda. Modifiye mısır nişastası, modifiye patates nişastası bunlar genetiğiyle oynanmış demek. Soya lesitini ise birçok ürünle sofralarımıza giriyor.

Gıda paketlerinin üzerinde alttaki maddelerden biri varsa GDO’lu olma ihtimali yüksektir.
• Mısır şurubu
• Yüksek fruktozlu mısır şurubu (nişasta bazlı sıvı şeker –NBSŞ)
• Mısır nişastası
• Mısır yağı
• Bitkisel yağ
• Margarin
• Soya unu
• Soya proteini
• Soya lesitini
• Soya yağı
• Dokulu bitkisel protein
• Dekstroz
• Maltodekstrin
• Fruktoz
• Sitrik asit
• Laktik asit
• Kanola yağı
• Pirinç
• Pamuk yağı

Deli dana deyip ineklerimizi, kuş gribi deyip tavuklarımızı öldürdüler. İnternette bulduğum derileriyle herşeyiyle canlı canlı kıyma makinelerine gönderilen büyükbaş hayvanlar, erkek civcivlerin ayrılıp canlı canlı kıyma makinelerine gönderilmesini izlediğimde tüylerim diken diken oldu, hayvanlara yapılan eziyetlere dayanamadım. Medeniyetin gelmiş olduğu noktaya bakın. Mehmet Akif’in dediği gibi “medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar!”.

Tavuklar GDO’lu, eskiden 4 ayda 1 kg olan tavuk şimdilerde 40 günde iki kiloyu geçiyor. Tavuklar sürekli 40 gün ışığın altında tutularak, uykusuz, önlerinden geçen yemleri(yemlerin de ne olduğu belirsiz çoğunlukla kendi hemcinsleri) yemek zorunda. Psikolojisi çok çabuk bozuluyor tavukların. Hatta bazı tavuklar bu aşırı büyümeye dayanamayıp kalp krizi geçiriyor. Tavuklar bir-iki adımdan daha fazla adım atamıyor aşırı kilodan. Aç kaldıkları zaman birbirlerini yedikleri görülüyor. Zaten oldukları yerler gün ışığı görmeyen yerler. O kadar sıkışık ki üstüste duruyorlar. Bulaşıcı hastalıklar kol geziyor. Bu yüzden yemleri bol antibiyotikli. Endüstrinin gözünde artık zavallı tavuklar ya da kanatlı yaratıklar da bir meta, bir eşya gibi. Acaba biz de o tavuklar gibi önümüze konanı yememiz mi isteniyor? Bundan sonra tavuk almayacağım.

Artık çocuklarım için çok daha fazla endişe duyuyorum. Bu yazıyı da buraya sitemin okurlarının %99′u bayanlar olduğu için sesimi size duyurmak için yazdım. Eğer biz o ürünleri almazsak eninde sonunda bizim için üretecekler buna emin olun. Onların yeşil devrimine karşılık bizde anne devrimi yapalım. Çocuklarımız, kendimiz yediklerimize dikkat edelim. Soyalı, mısırlı ürünler almayalım. Çoğu katkı maddesi bunlardan yapılıyor. Hele dışarıda satılan yağlanmış mısırları kesinlikle almayın çocuklarınıza. Daha çok güvendiğimiz köylüden, ilk elden almaya çalışalım gıda maddelerini. Mısırözü, ayçiçek, kanola, fındık yağları tüketmeyin. Bu yağlar üretilirken yüksek ısılara maruz bırakılıyor ve kanserojen maddeler açığa çıkıyor. Bunun yerine en sağlıklısını sızma zeytinyağını kullanalım. Diğer yağların 1/4′ü kadar kullanmanız yeterli, aynı işlevi görüyor. Sirkeyi de kendiniz evinizde yapın, ben yapmaya başladım bile.

Bir anne bir aileyi kurtarır, bir aile bir toplumu kurtarır. Unutmayın herşey bizde bitiyor. Alttaki videoyu da çok dikkatli seyredin. Bu video gıdalarımızın nerelerden geldiğine dair bir belgesel. Amerikalı iki gazeteci tarafından gizli çekimlerle yapılmış. Hatta nobele aday gösterilmiş. Belgesel NTV’de iki kere yayınlanmış. Aynı zamanda bu belgeselde fast food restoranında yediği sandviç yüzünden ölen bir çocuğun annesinin yaşadıklarını izleyeceksiniz. Blogcu arkadaşlardan ricam videoyu kendi sitelerine de ekleyip herkesin izlemesini sağlayabilirsiniz.


Gida A.Ş. (food inc) ile gidahareketi

Videonun sonunda yeralan öğütleri bir kez de burada hatırlatmakta fayda var.

  • İşçilere, hayvanlara, çevreye saygısı olan firmaların ürünlerini satın alın.
  • Süpermarkete gittiğinizde mevsiminde olan ürünleri satın alın.
  • Yemeğinizde ne olduğunu bilin, etiketlerini okuyun.
  • Bir gıda, çiftliklerden süpermarketlere gelene kadar 2400 km yol aşıyor. Kendi bölgenizde yetişen ürünleri satın alın.
  • Alışverişinizi çiftliklerden yapın. Küçükte olsa bir bahçeniz olsun.
  • Ailenizle birkte yemek yapın ve birlikte yiyin.
  • Herkesin sağlıklı yeme hakkı vardır. Okul yemekhanelerinden sağlıklı yemek çıkarmalarını isteyin.
  • Yemek duanızda Allah’tan bizi ve gezegenimizi sağlıklı tutacak yemekler isteyin.
  • Her lokmanızla dünyayı değiştirebilirsiniz.
  • Son şık ise benden meyve çekirdeklerini çöpe atmayın. Tohumun yeri topraktır. Onları toprağa gömün. Tohumunuza sahip çıkın!

GDO ile ilgili bilgilerinden yararlandığım kaynaklar:

Gıda Güvenliği Hareketi: Kemal Özer başkanlığındaki Gıda Güvenliği Hareketi’nin resmi sitesi. Yukarıdaki yazıyı yazmama sebep olan sitedir, birçok bilgiyi bu sitede okuduğum yazılardan ve izlediğim videolardan edindim. Kemal Bey’e çok müteşekkirim. “Deccal Tabakta” isimli kitabını en kısa zamanda okumalıyım.

Beslenme Bülteni: Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nden Prof. Dr. Ahmet Aydın’ın sitesi. Hocamızın yazıları çok aydınlatıcı. Taş Devri Diyeti isimli kitabını almayı çok istiyorum.

Gıda Raporu: Helal Gıda Sertifikası veren Gimdes’in sitesi. Helal GDO sertifikası alan 100 firmanın isimlerini görebilirsiniz. Birkaç sene önce Gimdes Başkani Hüseyin Kami Büyüközer’in Yeniden Gıda Raporu isimli kitabını okudum. Gerçekten çok bilgilendiriciydi.

iyilik güzellik sitesi çok kaliteli bir site. Bütün yazarları çok kaliteli. Bilhassa Arzu Aygen’in yazılarını çok beğendim. Beyaz Unsuz Şekersiz Hamur İşleri isimli kitabını bir an önce almak istiyorum.

Arkadaşım Nermin’e de bilhassa teşekkür ederim. Fitoterapi kursundaki en büyük kazanımım..

5 thoughts on “GDO – Küresel Gıda Terörü

  1. Modifiye misir nisastasini arastirirken buldim bu yaziyi. Eker marka cikolatali puding yedigime pisman oldum xs

  2. RAFİE CAN says:

    MAİDE 112-113-114-115:”…..BUNDAN SONRA NANKÖRLÜK EDENE/KÜFRE SAPLANANA ÖYLE BİR AZAPLA AZAB EDECEĞİM Kİ,ALEMLERDEN HİÇ BİRİNE EDİLMEMİŞTİR…” ALLAHIN VAADİ HAKTIR.BAYRAM NİTELİĞİNDE “SOFRA”/MUCİZE SÖZÜNÜ TUTMUŞ(HERŞEYE KADİRDİR)NANKÖRLERE KARŞI DA VAADİ HAKTIR(MÜYESSİRDİR,VEFİ’DİR…)BU YÜZDEN “BEYİNE ÜZERİNDE “OLMA VAKTİNİ HERKESE TAVSİYE EDİYORUM VE BÖYLE OLANLARDAN DA ALLAH RAZI OLSUN.VESSELAM…

  3. Sevgili Saadet,işte can damarıma bastın.Bu yahudi ailenin yaptıklarını Banu AVAR ‘ dan zaten 4-5 senedir takip ediyorum.Gıdaların yanı sıra Ülkemize neler yaptıklarını daha çok ondan takip ederim. Tavuk konusunda bir arkadaşım demişti ki,ona da tavuk üreticisi anlatmış,gece tavuklardan bir ses çıkıyor dayanılacak gibi değil,kemikleri çatır çatır ses çıkarıyor bu hızlı büyümeden demiş.Arkadaşım daha tavuk yemiyor.Bende ayda bir kereye düştüm.Aslında tamamen bırakacağım.Sana geçenlerde balkonumdaki yetiştirdiğim dometesten bahsedeyim.Ben 3 senedir balkonda domates,biber maydonoz yetiştiriyorum.Balkonda şeftali,kaysı limon ağcım bile var.Daha küçükler.Aralık 15 de son dometesi topladım ,tohum olarak ayırdım.Hatta çürüsünde öyle tohumları alırım dedim.Gelip gidip yumuşamasına bakıyorum.İnanmazsın üzerinde bir leke bile yok.Öyle sağlam genetiği varmış ki hayret ediyorum.Polenez köye gezmeye gittiğimizde köylü kadınlardan aldığım dometeslerden ekmiştim balkona.Bütün yaz iki metre boyu oldmuştu ve sürerkli dometes veriyordu.İşte o domatesin tohumu elimde bekliyor.Ama domates haha buz gibi,sanki daldan yeni kopartılmış gibi.Marta kadar bozulmazsa toprağa herhalde tohumu taze taze ekeceğim.Olmazsa resmini çekerim bloğa koyarım.Elimde kaliteli tohum var diye çok seviniyorum.Balkonda 10 büyük plastik kova var.Büyük beş litrelik su şişelerini bile saksıya çevirdim.Sebze artıklarını toprağa karıştırıyorum.Toprağımda hiç eksilmiyor.Evin yumurta kabuklarıda toprağa gidiyor.Bir şekil döngüyü kurdum gibi…İnan ne ektiysem fışkırıyor.Şimdi balkondan taze soğan,sarmısak alıyorum.Balkonumu görsen ön balkon hariç diğerlerinin eni yarım metre.Kova sığacak şekilde.Şimdi dışardan hiç domates almıyorum.Biliyorum onların genetiği oynanmış dometes olduğunu.Zaten dışarıya koy iki günde çürürler.Elimdeki tohumun kalitesini,bizim eski tohum olduğunu çok daha iyi anlıyorum.Yağ konusuna gelince bütün param bu zeytinyağına gitmiştir yıllarca.Anneannelerimin evine daima zeytin yağı ve tereyağ girmiştir.Doktor yüzü görmediler.Bu Amerika ,bizie tereyağınıda kötüleyerek bizlere bitkisel yağlara mecbur ettiler.Tereyağın şimdi önemini anlıyorlar.Belgeselde izlemiştim,bazı hormonlarımızın aktif olması için bir miktar tereyağın içindeki maddelere elzem ihtiyaç olduğunu savunuyorlar.Ben zaten ömrüm boyunca tereyağını hiç evden eksik etmedim.Nebati yağların hücrelerin etrafındaki zarı tıkadığını,erimediğini bilmeni isterim.Çünkü kimyasallarla yapır bitkisel yağlar.Hafif yağdır diyenlere inanma.Damar sertliğini bu kimyasal yağlarda aramaları işlerine gelmez bu yahudi sektörünün.Ninelerimizin doktor yüzü görmediğini,90 na kadar yaşadığını şimdi daha çok iyi anlıyorum.Keşke bütün kadınlar bilinçlense çok isterim.Geçenlerde Almanya’daki DİOKSİN skandalını duymuşsundur.Beyazlatıcı olarak kullanılan kanserojen maddesi dioksinin,yumurtalara ve diş macunlarına konulduğunu.Evvel Allah daha ülkemize gelmemişmiş…..Halbuki beyaz mendillerde,tuvalet kağıtlarında çokca var.Konmamış bir yumurtamız kalmıştı zaten.Seni tebrik ederim böyle konuya el attığın için.

    • Sevgili Sibel Tavuklardan gelen çatırtılardan da ayrıca ürperdim doğrusu. İnsanlar et yiyecek diye bu hayvancağızlara yapılan işkence nedir anlamış değilim. Ben de bir an önce yetiştirmek istiyorum kendi sebzelerimi. Ama işte büyütememekten çok korkuyorum. Yakın olsaydık tohumlardan ve bilginden daha çok istifade edebilirdim. Yoğurt kovalarını bu iş için kullanabilirim. Gerçi fitoterapide hocamız toprak saksıları önermişti. Ne güzel meyve sebzelerden kompostta yapmışsın. Bu da bu aralar hayalini kurduğum birşey. Çünkü çöpleri ayrı topluyorum. Kağı, metal ve plastikler geri dönüşüme gidiyor. Geriye sırf meyve sebze artıkları kalıyor. Onları da keşke belediye kompost için çukurlar kazsa oralara dökerdim diye düşünürken senin söylediklerin merhem gibi geldi doğrusu. Yağlar konusunda da şu an ayçiçek yağı bitince bir daha almayacağım zaten. Hatta yukarıda yazmayı unuttum. Zeytinyağlı yiyemem aman diye başlayan türkü kasıtlı yapılmış bu ülkede. Sırf zeytinyağlı yiyenleri ve basma giyenleri aşağılamak maksat. O türküyle beraber ayçiçek yağını sokmuşlar ülkemize ve de 3000 adet zeytin ağacını kestirmişler. Durumumuz içler acısı yani.

      • Saadet’ciğim bende biliyorum plastik kovanın iyi olmadığını.Bu sene hazır su bidonlarının büyüklerini deniyeyim diyorum.Ne de olsa şefvaf ,az boya içeriyor.Balkonum büyük olsa küplere dönmeyi bende çok istiyorum.En sağlıklısı onlar zaten.Kia’da o küplere rastladım ama çok büyüklerdi.Fiyatlarıda çok uygundu.Kızımın okulu bu yıl bittiği için evden taşınamadım.Taşınırsam balkonların büyük olmasına bakacağım.İşte o zaman kesin küplere döneceğim.İnan domateslerin tadı çok güzel oluyor.Hele biberlerin ağızda eridiğini anlatamam. Ablacım zeytin yağını kullanırken dikkat edeceğin püf nokta az dökmen.Çiçek yağını bolca dökeriz yemeklere bana mısın demez.Halbuki sızma zeytinyağını bir kere gezdir yemeğin üzerine bak o lezzete.Patates ,patlıcan,biberide zeytinyağla kızartırım.İçindeki yağ gayet az olur kızartmam bitince yağ tavada kalmaz bile.Hiç bir zaman zeytin yağım tavada artıpta çöpe gitmez. Sence daha ekonomik ve sağlıklı bir durum değil mi?Kızartmayı bile korkusuzca yiyorsun.Yağ yanmıyacak şekilde kullanmalısın.Karnıyarık yaparken patlıcanı kısık ateşte bir çay bardağı suyla önce haşlarım,tavadaki su bitince yumuşarlar sonrada hafif zeytinyağı gezdiririm ,pembece kızartırım.İşte içindeki yağ ile tepsiye döker doldururum.Zeytin yağımın damlasını ziyan etmem.Hem çok faydalı hemde çok pahalı.Tavukların zoraki büyümelerinden çıkardıkları sesler malesef benimde hiç aklımdan çıkmıyor.Küresel düzene uyuyoruz güya….Sebze artıklarından maydonoz ,marol,ıspanak hatta pırasadan arta kalanlar vallahi toprağın altına gömüyorum .Merak etme eriyorlar.Elma ,armut,kivi kabuklarıda attım eriyorlar.Çok yazdım ama son bir şey daha söyliyeyim,bir ay evvel iki kova aldım hemen bizim manava indim,temizlediğiniz sebzelerin artıklarını benim kovalara boşaltırmısınız dedim.Zaten bir sürü çürümeye yüz tutmuşyeşil yaprak ayırmışlar.İnan kovaları tıka basa doldurdum eve çıkarıp balkona attım.Kovaları alttan bıçakla delmiştim.Bir ay içinde kova yarıdan aza inmişti.İşte o zaman üzerine toprak,evin yumurtalarını döktüm.Bu kovalarıda yaza hazırlıyorum.İndikçe sebze artığıyla beslemeye devam edeceğim.Dün yeni yazı yazdım bloğa oku istersen.Bak hiç ilaç gübre koymadım 4 yıldır.Bu yıl Emin Önünden güvercin gübresi alıp deniyeceğim.Toprağın bu kadar bereketli olduğunu yani balkon saksısı için diyorum bende bu yaşıma kadar bilmezdim.Dene bak çok hoşuna gidecek.Gene yazışır yardımcı oluruz el birliğiyle.Hoşca kal.

RAFİE CAN için bir cevap yazın Cevabı iptal et

E-posta hesabınız yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title="" rel=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <strike> <strong>